Toplumsal hayatta kadınların kendilerini ifade etme şekilleri çeşitli… Saçlarını boyatarak, aksesuarlarıyla, giyimleriyle, makyajlarıyla derken liste uzayıp gidiyor; erkeklerinse daha kısıtlı. Kıyafet, saç derken en önemli kendini ifade etme nesnesi bıyık ya da sakal oluyor çoğu kez.
Fol Kitap tarafından yayımlanan Doğan Gürpınar imzalı ‘Türk’ün Bıyıklı Tarihi’, bıyığa tarihsel bir süreçte, politik ve sosyolojik açıdan bakarken, kitabın adında bulunduğu gibi tarihsel sürecini de es geçmiyor. Gerek dünyada gerekse Osmanlı ve Türk tarihinde bıyığa atfedilen değeri tüm yönleriyle ele alıyor. Kitabın son iki bölümünde ise diziler ve erkeğin gündelik hayattaki bıyığı üzerinden bıyık modası ele alınıyor.
Doğan Gürpınar’la ‘Türk’ün Bıyıklı Tarihi’ni konuştuk.
2019 yılında bıyıkla ilgili paylaşımlar yaparken, konu hakkında kitap çıkarmak imkansız geliyormuş. Ne oldu da fikrimiz değişti?
Aslında bu kitap esas olarak siparişle geldi. Normalde bir kitap siparişle yazıl(a)maz. Bir ilham, içten gelen gözü karartmışlıkla karışık şevk olmalı. Yoksa haftaların, anlamsız ve çıkışsız bir debelenmeye dönüşür. Fol Kitap’ın tarih serisinin editörü arkadaşım Ümit Kurt, bunun altından kalkıp kalkamayacağımı sordu. Zira Daktilo1984 dijital platformunda böyle bir video içeriğim vardı. Ancak genelgeçer konuşmak başka, kaynaklara inen bütünlüklü bir kitap çıkartmak çok başka. Ben ilk başta böyle genel bir çerçeve sunacak kapsam ve bütünlükte bir kitap çıkartmaya dair şüpheliysem de öncelikle dijital kaynaklara ulaşım çok gelişmişti ve anahtar kelimelerle hammadde bulmak çok daha kolaylaşmıştı. Üstelik bu hammaddelerin gözüme soktuğu beklenmedik kesişimler, göndermeler derken, konu dallanıp budaklanırken düşündüğümden çok daha zengin bir içerikte buldum kendimi.
‘BIYIK İSYANIN DA OTORİTENİN DE DİLİ OLABİLİR’
Yüzyıllardan bu yana bıyık kimi zaman otoritenin kimi zaman baskının göstergesi sayılmış. Her dönem üzerine düşünülmüş ama çıkan sonuçlar hep başka. Siz bıyığa bu kadar değer atfedilmesini neye bağlıyorsunuz?
Sonuçta bıyık, erkeğin çehresine karakter verebilecek üç beş ana imkandan biri. Bıyık bırakmak kadar bırakmamak da eşdeğer bir tercih ve bir dışavurum. Hatta tam tıraşlı olmak esas ‘doğal olmayan’ bir biçim. Son yüzyılda önce tıraş bıçaklarına ve daha sonra tıraş makinelerine borçluyuz bunu.
Bugün mesela erkekler saçlarını boyayabiliyor, aynı şekilde çok daha rahat saçlarına şekil verebiliyorlar. Hatta yaygınlaşan dövmeler… Bunların hepsi bıyık ve sakalın erkek için ehemmiyetini azaltıyor. Mesela bıyık, hatta sakal bırakmanın tamamen demode olduğu 90’larda erkeğin karakterini ortaya koyma ihtiyacı, kendini bu dönemde çok yaygınlaşmış uzun saçlarla karşılamıştı. Dolayısıyla tarih boyunca bu kısıtlı karakter dışavurum araçlarının her zaman farklı anlam yükleri kazanması bir nevi kaçınılmazdır. Dediğiniz gibi bıyık pekala isyanın da, otoriteye sadakatin de dili olabiliyor farklı konjonktürlerde. Bunlar elbette bıyığın kendisinden değil. Ona yüklenen ve sabit kalmayan anlam ve kültürel yüklerden kaynaklanıyor.
Büyük Petro’nun sakal uzatmak isteyenlerden aldığı, soylulara ve sıradan halka farklı miktarlarda ödemeye zorunlu kıldığı sakal vergisi en ilginç olaylardan biri bence. Araştırma yaparken sizi en çok şaşırtan ne oldu?
Tabii birçok tekil ilginç anekdota denk geldim ve olabildiğince kitabı renklendirmek için kullandım. Ancak tekil vakaların ötesinde bugün çok daha düz anlam yüküne sahip bıyığın ne kadar dinamik olduğunu keşfetmek benim için ilginç oldu. Ahmet Rasim’in renkli şekilde anlattığı hızla değişen bıyık modaları vs. Bizim pehlivan tefrikalarındaki ifadeyle acı kuvvete sahip, kaba saba, okuma yazma bilmez gördüğümüz pehlivanların bıyıkları, daha dikkatli baktığımızda sandığımızın aksine yüzlerce yıldır değişmez haşin ve yağız Anadolu/Rumeli köylüsü bıyıklarından çok son Paris modasından esinle burulmuş bıyıklar. Bugün sonuçta bir erkeğin kendini ortaya koyma için daha zengin ve alternatifli imkanları var. O devirde bıyık, bunları çok daha kompakt şekilde beraber karşıladığından üzerine çok ihtimam gösterilen bir nevi aksesuar. Bugün çok daha sıradan.
‘DEĞİŞEN DÖNGÜLERİN ÜRÜNÜ’
Bıyıklar ve sakallarla birlikte değişen ve yeniden şekillenen kavramlar var; maço, kıro, erkeksi, köylü… Bugün bırakılan bıyık ve sakal kültürel ve siyasal hayatta size göre neyi ifade ediyor?
Bugün bıyık biraz erkekliğin direnci gibi. Bıyığın tamamen kaybolduğu ya da sönümlendiği diyelim, 20 yıldan sonra çekingen şekilde döndüğünü görüyoruz. Bu biraz dijital ortamlarda oluşan ve şekillenen erkeklik alt kültürlerinin de sonucu. Zamanla ve hınçla birikmiş artık savunmada değil, hücumda olmalıyız hissiyatının sonucu. Şu an salınan bıyıklar, eskisi gibi, haşin ve nobran bir erkekliği sinyallemek durumunda değil. Aksine hipster sakal ve bıyıklar, zararsızlık ve güven ima eden doz yüklenmiş kibar erkekliğin ince tasarımı. Erkeksiliği dolaylayan. Kadınların erkeklerde ne bekledikleri üzerine düşünülüp taşınılıp üretilmiş çözümler.
Siyaseten ise bugün, bıyık AK Parti ve daha geniş haliyle Cumhur İttifakı simgesi olarak düşünülüyor hemencecik. Aslında daha çok da Tayyip Erdoğan’ın kişisel estetik değer dünyasından süzülen. Ancak bu bıyığın akan hayatta bir karşılığı yok! Muhafazakar, sağcı erkekler için de bıyık terk ettikleri arkaik, onları sıkıcı ve mevcut dünyada açıkta bırakan bir form. Bıyık bu sebeple bugün sağ cenahta, orada dahi, neredeyse sadece ve sadece siyasi bir anlam taşıyor. Kültürel ve toplumsal değer taşımıyor. Bir nevi gücün, devletin, bin yıllık Türk-İslam birikiminin yanında durmanın, yeni zamanların LGBT+ görünürlüklerinden feminizme tehditkar değerlerine karşı geçmişin saf, el değmemiş korunaklı dünyasına tutunma ve onun yanında sadakatle hizalanma beyanı. Belki bir başka yeni siyasi form yine sosyal medyadaki sağ-milliyetçi İttihatçı kültünden türeme bıyık hevesi. İttihatçı sertliğine ve tavizsizliğine çehrede bir yer verme hevesi. Şevkle benimsenen ifadeyle ‘şehirli milliyetçilik’, 20-30 yıldır kıvançla sinekkaydıyken, belki de döngü tersine dönmektedir. Zaten bıyık-bıyıksızlık, sakal-sakalsızlık salınımları hep devr-i daim döngülerdir.
Katolik Kilisesi erken Ortaçağ’daki sakallı bir dönemin ardından özellikle 11. yüzyıldan itibaren din adamlarının tamamen bıyıksız ve sakalsız olmasını dayattı. Tam tıraşlılık dünyadan vazgeçmişliğin, dünyevi nefse yenilmemiş olmanın, arınmanın, erkek bedenine ve arzularına hükmetmenin anlatım dilidir diyorsunuz. Şimdi ise böyle düşünülmüyor, bu konudaki yorumunuz ne?
Bıyık ve sakal biraz da erkekliğin fizyonomik ifadesi. Erkeklik=nefs. Dolayısıyla sakal-bıyıksızlık, nefsine, yani şehvetten, dünyevi ihtiraslar, tamahkarlık ve saldırganlığa erkeklik arzularına yenilmek istemeyenler için pekala erkekliğini onun çehredeki en güçlü dışavurumdan arınarak, bir nevi perhiz gibi, öldürme iradesinin beyanıdır. İslam dünyasında da sadece sakal ve bıyıklarını değil, saç ve kaşlarını dahi usturayla kazıyan Kalenderi kolu Cevlakiler vardır. Aynı şekilde tasavvufta bir pratiktir; çardarb adıyla. Çehar-darb; dört vuruş. Bu dünyadan, nimetlerinden ve ayartılarından vazgeçiştir.
Kadınlar arasında feminist duruşun artmasıyla birlikte erkek dünyasında da bıyık ve sakalın arttığına değiniyorsunuz. Kalın oduncu sakallarıyla hipster akımı ortaya çıkıyor, zararsız erkekliği simgeliyor. Bugün ‘hipster’lık bundan 5-6 yıl öncesindeki kadar popüler değil. Bunun nedeni erkekler arasında da bir modanın olması mı yoksa siyasi duruş mu?
Feminizm, yeni erkeklik altkültürlerini de tetikledi. İnternet ve sosyal medya bunları besledi. Bıyık ve sakallar da bu yönde tüm zamane ‘mahalle baskılarına’ karşı yeniden inşa edilmeye çalışılan özgüvenli erkeklik arayışların dışavurumları. 1990’larda erkekliğin ölümü kutlanıyordu. Yani yeni steril çağda savaşlar, anlamsız çatışmalar, toplumsal huzursuzluklar son bulmaktaydı; insanlık sağduyulu bir konsensüse varacaktı. Ekonomik refah, tüm toplumsal kesimlere ulaşacaktı. Şiddet ve çatışmalar kaybolurken bu tür artık tarihe ait kalmış arkaik patriyarka kalıntısı kıl, tüy de beraber sönmekteydi. 1990’lar yakışıklısı pürüzsüz tıraşlıdır. Ancak son 10 yılda acı bir şekilde gördük ki, bunların hepsi lafmış. İki acımasız savaşa şahit olduğumuz son iki yılda daha da gördük ki, ne uluslararası savaşlar sona ermiş; ne de toplumsal altüst oluşlar, ekonomik bölüşüm kavgaları ve fay hatları. Bıyık aslında bu yeni 10 yılda maçoluğun sağda da, solda da dönüşü. Erkeklik kazandı aslında bu kadar savaş ve toplumsal ve ekonomik çalkantılar ortasında ve gerçekliğinde. Zira son kertede daha hak, hukuk gözeten, ilkeli olan değil kavgacı, kötücül ve saldırgan olan kazanıyormuş. Bu dünyanın kanunu buymuş.
‘ERKEKLER, KADIN BEĞENİSİ İÇİN MÜCADELE VERİYOR’
Dizilerde bıyığın/sakalın yerinin de siyasi söylemle, kadının erkeklerde görmek istekleriyle değişiyor gibi yorumladım kitaptan çıkan sonuçlarla… Yanılıyor muyum?
Bugün erkekler hiç olmadığı kadar pasifler aslında. Kadın beğenisi için acımasız bir mücadele veriliyor. Yani bıyık ve sakallar da eski tarz burnundan kıl aldırmaz, özgüvenli, mağrur patriarkanın ifadesi değil artık. Aksine kırılgan ve savunmada bir erkekliğin varoluş mücadelesi. Zira kızışık cinsel piyasada dozunda bir erkekliği sinyalleme çabası. Kadınların erkeklerden ne istedikleri her erkeğin kafasındaki soru. Bu bazen onları hesapçı şekilde kadın yancısı kılarken, bazen de tam aksine kadınların içten içe sert maskülanite arzuladıklarına kanaat getirenlerin ona göre kendi çehrelerini tasarlamalarını getiriyor. Bu bakımdan çok planlı ve itinalı zihinsel emek var orada. Dolayısıyla şu anki bıyıklar en haşin hallerinde dahi asla yüz yıl öncenin müdanasız patriyarkasının çehredeki imzası değiller.